Türkiye enerji fakiri olmamalı
Biltek İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Köksal Koçer, Türkiye'nin enerji fakiri olmaması için sudan, rüzgârdan, güneşten ve nükleer enerjiden süratle faydalanması gerektiğini söyledi.
MEHMET SAFA CANAT - HASAN CANAT / İSTANBUL

Biltek İnşaat ne zaman kuruldu? Bugüne kadar yurtiçinde ve yurtdışında yapmış olduğu bazı çalışmalarından bahseder misiniz?

Biltek İnşaat, 1997 yılında inşaat sektöründe faaliyet göstermek üzere aynı üniversiteden mezun olmuş 4 genç girişimci tarafından kurulmuştur. Bugüne kadar özel sektörde çalışmalarımız oldu. Yurtiçinde ve yurtdışında aktif olarak müteahhitlik yapıyoruz. Yurtdışında Irak, Basra, Afganistan ve Libya’da inşaat işleri yapıyoruz. Türkiye’de de genellikle DSİ projeleri ile ilgileniyoruz. Şu anda Sivas Pusat Özen Sulaması’nın 1. kısmını inşa ediyoruz. 13,5 km iletim hattı ile 2,1 metre çapında borulu sulama kanalının inşaatını bitirdik. Geçici kabul aşamasındadır. Projemizi süresinden önce bitirdik. Elazığ Palu’da ortak girişim olarak inşa ettiğimiz bir içme suyu barajı projemiz var. Yine Sivas’ta 9 bin hektarlık Zara-Hafik arasındaki sulamayı yapacak olan sulama projemizde sulama suyu Kızılırmak’tan regülatör ile alınıp 1921 metre uzunluğunda 3 metrelik tünel içerisine girdikten sonra 3 metre çapında 4 kilometrelik CTP boru hattı ile sulama hattı yapılacak. Bu projemiz de 2014 yılının Mayıs ayında tamamlanacak.

TÜRKİYE’NİN DIŞA BAĞIMLI OLMASINI İSTEYENLER VAR

DSİ’nin HES projeleri ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?

Enerji, ülkemiz için vazgeçilmez bir unsurdur. Yurtdışından çok enerji ithalatı yaptığımız için yılda yaklaşık 19 milyar dolar ödeme yapılıyor. Bu paranın yarısını ülkemize harcasak ülkemizin refah seviyesi artar. Türkiye de enerjisini genellikle sudan, doğalgazdan, kömürden, rüzgardan ve güneşten temin ediyor. Bu enerji kaynaklarının fizibilitesi muhakkak yapılmıştır. Mesela Türkiye’deki su kaynağının yüzde 35’inden enerji üretiliyor. Bu amaçla inşa edilen HES’ler yenilenebilir ve çevreye zarar vermeyen bir enerji kaynağıdır. Biz en kısa zamanda Türkiye’deki su kaynağının yüzde 65’inden de enerji üretebilmeliyiz. Ben de bir vatandaş olarak enerjiyi ucuza imal etmek isterim. Sanayicilerin enerji konusunda yurtdışında rekabet edebilmelerini isterim. Fakat HES projelerine karşı birçok yerde büyük tepkiler var. HES’lere karşı çıkan vatandaşlar yol kesiyor, iş makinelerini yakmaya çalışıyor, ‘doğayı katlediyorsunuz, ağaçları kesiyorsunuz’ diyorlar. Türkiye’nin birçok yerinde dereler kirleniyor, çöpler patlıyor ve buna benzer birçok çevresel kirlilikler yaşanıyor. Bunların hiçbirinde çevreye duyarlı çevreciler yok. Sadece HES, nükleer enerji ve altın çıkarılmasına karşı çıkıyorlar. Çünkü bunlar uluslararası güç odaklarının kontrolünde bulunuyor. Türkiye’de HES projelerine karşı, nükleer enerji üretimine karşı, yeraltından altın ve petrol çıkarılmasına dahi gösterilen bu tepkilerin tamamı yurtdışı kaynaklıdır. Çünkü Türkiye’nin enerjide dışa bağımlı olmasını isteyenler var. Türkiye genç bir nüfus ve çok enerji kullanıyor. Yurtdışına bu yüzden çok büyük ödemeler yapıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin kendi enerjisini üretmesini, refah seviyesini yükseltmesini ve kendi ayaklarının üzerinde durmasını istemiyorlar. Bu yüzden Türkiye’nin sudan, rüzgardan, güneşten ve nükleer enerjiden süratle faydalanması gerekiyor.

TÜRK İŞADAMLARI YURTDIŞINDA DESTEKLENMİYOR

Hükümetimizin Türk işadamlarını yurtdışına taşımasını yeterli buluyor musunuz?

Biz yurtdışında uzun zamandır inşaat işleri yapıyoruz. Ne yazık ki yurtdışında belirli bir mesafeden öteye gidemiyoruz. Türk işadamlarının başarıları dünyanın her yerinde biliniyor. Biz Kazakistan’da destek bulamadığımız için 500.000 dolarımızı bırakıp geldik. Yurtdışında tamamen kendi imkanlarımız ile iş yapıyoruz. Hiçbir yerden iş makinesi, iş kredisi veya teminat mektubu anlamında teşvik görmedik. Bugün Türkiye’de de iş yapan uluslar arası firmalar var. O firmalar kendi devletlerinin garantörlüğünde iş yapıyor ve dünya bankalarından da kredi alabiliyorlar. Türk işadamlarının da yurtdışında böyle çalışmasını herkes ister. Bunun için devletin gerekli kamu kuruluşları ve yurtdışındaki elçilikleri ile ortak hareket etmesi gerekiyor. Mesela biz Irak Basra’da bir iş aldık. Bizzat Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan Bey bizi arayıp tebrik etti. Fakat bize ‘teminat mektubu bulabildiniz mi’ diye bir soru sormadı. Bunun için Ziraat Bankası’nın Irak Bağdat’taki şubesinden teminat mektubu aldık. Basra Valiliği bize; ‘Bağdat Şubesi’nin teminat mektubu olmaz. Basra Şubesi’nin teminat mektubunu istiyoruz’ dedi. Sırf sözleşmemizin iptal olmaması için Basra’da bankacı bir işadamı ile sözleşme imzaladık. İşin taşeronluğu o firma yaptı ve işin karını da o firmaya bırakarak ülkemize geri döndük. Libya’da da aynı sorunla karşılaştık. Bu sorunlarla ilgili Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan Bey’den randevu talep ettik. ‘Olur, görüşelim’ dedi ama maalesef görüşemedik. Şunu gönül rahatlığıyla söylemek istiyorum. Türk müteahhitleri hem yurtdışına inşaat malzemeleri ihraç ediyor, hem Türk mühendislerini yurtdışında çalıştırarak istihdam ediyor, hem de yurtdışından ülkemize döviz gelmesini sağlıyor. Bizim Eximbank, Ziraat Bankası, Halkbank ve Vakıfbank olmak üzere 4 tane devlet bankamız var. Biz halen teminat mektubu sorununu aşamadık. Ben devletin yerinde olsam yurtdışında iş yapan işadamları için iktisatçı ekonomistlere görev veririm ve o ekonomistler vasıtası ile yurtdışındaki işleri takip ettiririm. Devlet hem istihdama katkı sağlamış olur, hem de yurtdışından gelen döviz girdisini işin merkezinden kontrol etmiş olur. Biz sırf arkasında devlet desteği olduğu için yurtdışında Çin ve Kore ile rekabet edemiyoruz. Dünyanın her yerinde inşaat işleri yapabilen, başarıları ile kendini ispatlamış ve altın çağını yaşayan Türk müteahhitlerinin bu başarılarının devamı için devlet desteğine ihtiyacı var.

UYARI: YUKARIDAKİ RÖPORTAJ SADECE MEDYA ÇALIŞMASIDIR. ERCİYES GRUP OLARAK BU ŞİRKETLE HİÇBİR TİCARİ BAĞIMIZ YOKTUR.